Yıllar içinde fark ettiğim şey şu oldu: İnsanlar derdini anlatırken yanımda rahatlıyordu. “Seninle konuşunca içim ferahlıyor” diyenler arttıkça, bunun sadece tesadüf olmadığını anladım. Ben de bu doğal akışı ciddiye alıp, koçluğu hayatımın merkezine koymaya karar verdim.
Koçluk tarzım tek bir kalıba sığmıyor, çünkü insanlar da tek bir kalıba sığmıyor. Bazen abi olurum; sakin, güven veren, “gel otur anlat” diyen bir enerjiyle. Bazen iyi bir dost olurum; sen konuşurken çayını karıştıran, arada gülümseyen, seni yargılamadan dinleyen.
Bazen arkadaş olurum; yanına oturur, aynı seviyede konuşur, “bak bunu ben de yaşadım” derim. Bazen kardeş olurum; içten, dürüst, filtresiz… ama kırmadan, incitmeden. Ve bazen sadece iyi bir dinleyici olurum; çünkü bazen insanın ihtiyacı olan tek şey, onu gerçekten duyan birinin varlığıdır.
Zorlamam, baskı kurmam, “şunu yapmalısın” demem. Sadece ışık tutarım. Kararı sen verirsin, ben yanında yürürüm. Biraz abi, biraz dost, biraz rehber…
Hayat tecrübem, sezgim ve insan okuma yeteneğimle; kırgınlık, güvensizlik, değersizlik hissi, kafa karışıklığı gibi alanlarda yanında olurum. Bunu sert, baskıcı bir koçlukla değil; bir abi gibi, sakin ve samimi bir dille yaparım.
Benim yanımda dramayı büyütmeden duyguyu anlamlandırmak mümkündür. Duygunu küçültmem, yok saymam; ama onu büyütüp seni boğmasına da izin vermem. Tam kararında bir yerden tutarız.
Sessiz ama etkili bir koçluğa inanırım. Bağırmadan, zorlamadan, baskı kurmadan… Ama bazen bir cümle söylerim, insan günlerce onu düşünür.
Espri benim için kaçış değil; iyileştirme aracıdır. Güleriz, dalgamızı geçeriz, ama meseleyi de derinlemesine konuşuruz. Hızlı çözüm değil, doğru çözüm peşindeyim.
Uzmanlık alanlarımı şöyle düşünebilirsin:
- Duygusal denge koçluğu
- Kırgınlık ve değersizlik duygusuyla çalışma
- Pozitif yaşam rehberliği
- Sezgisel yönlendirme ve insan okuma sezgisi
- İlişki farkındalığı ve iletişimde netleşme
- Hayat yolunu bulma ve karar süreçlerini sadeleştirme
- Sessiz ama etkili, baskısız koçluk
Tarzımı birkaç cümleyle şöyle özetleyebilirim:
- “Seni yargılamam, ama bazen hafif gülerim.”
- “Hayat zor olabilir, ama çay koyarsan konuşuruz.”
- “Ben koçum ama insanım, sen de insansın… beraber toparlarız.”
- “Dert anlatmak serbest, drama yasak.”
Pandemiyle birlikte dünya bir anda değişti. Sadece sokaklar değil, insanların iç dünyası da sessizleşti. Belirsizlik, bilgi karmaşası ve görünmez bir baskı hepimizin üzerine çöktü. O dönemde kendime sürekli şu soruları sorarken buldum:
- Bağışıklık sistemimiz bu kadar yükü nasıl taşıyor?
- Hücresel düzeyde neler oluyor?
- Bu yaşadıklarımız yaşlanma sürecimizi nasıl etkiliyor?
- DNA hasarı, stres ve enflamasyon bizi uzun vadede nasıl şekillendiriyor?
Bu sorular beni bilimsel literatüre yönlendirdi. Araştırmalar, makaleler, hipotezler, tartışmalar… Tüm bunları bir “bilim insanı” iddiasıyla değil, merak eden bir insan olarak takip ettim. Amacım tek bir doğruyu bulmak değil, belirsizlikle daha dürüst bir ilişki kurmaktı.
Özellikle hücresel stres yanıtı, DNA onarım mekanizmaları ve modern yaşamın biyolojik yükü gibi konular dikkatimi çekti. Bazı bilimsel çalışmalarda, laboratuvar ortamında ve hayvan modellerinde; belirli bileşikler verildiğinde hücresel stres yanıtlarının değiştiği, DNA hasarı ve onarım süreçlerinin etkilendiği ve yaşam süresi üzerinde farklılıklar gözlendiği rapor ediliyordu.
Bu çalışmalar, insanlar için kesin sonuçlar sunmuyor ama önemli bir pencere açıyor: Hücre stres altındayken ne yapıyor, kendini nasıl koruyor, DNA hasarı hangi mekanizmalarla onarılmaya çalışılıyor ve biz bu süreçleri neden bu kadar merak ediyoruz?
Resveratrol gibi bazı bileşikler, laboratuvar çalışmalarında:
- Hücresel stres yanıtı,
- Oksidatif süreçler,
- Enerji metabolizması,
- Bazı protein yolları (örneğin sirtuin ailesi gibi)
üzerinde etkileri olabileceği için araştırılıyor. Bu çalışmaların çoğu fareler ve hücre kültürleri üzerinde yapılıyor. İnsanlar üzerindeki etkiler hâlâ araştırma aşamasında ve “mucize” diyebileceğimiz net sonuçlar yok.
Benim için bu konu bir “gençlik iksiri” arayışından çok, bilimsel belirsizlikle kurduğumuz ilişkiyi anlamaya çalışma fikrine dönüştü. “Bir madde hakkında bir şey duyduğumuzda neden hemen umut bağlıyoruz, neden bazı hikâyeler bizi daha çok etkiliyor?” gibi sorularla ilgilendim.
Yazdıklarım, bu merakın içinden geçen dürüst notlar. Bir tedavi önerisi değil; “Ben bu konuyu böyle merak ettim, sen ne düşünüyorsun?” diyen bir insanın kaydı.
Koçluk, kitaplar veya sadece kafanı açmak için sohbet etmek istersen, bana e‑posta ile ulaşabilirsin: info@uzaykaplan.com
İleride WhatsApp, Instagram ve diğer kanalları da buraya ekleyebilirim. Şimdilik en temiz ve net yol: e‑posta.
Not: Paylaştıklarım, hayatına ve düşünme şekline ışık tutmak içindir; profesyonel sağlık veya terapi desteğinin yerini almaz.